Baymirza Hayıt
kitabın giriş bölümünde Basmacı kelimesinin üzerinde durmuş ve bu kelimenin
tarih literatüründe hem Ruslar hem de Türkistanlılar için hangi anlamları ifade
ettiğini ayrıntılı bir şekilde açıklamıştır. “Basmacı “kelimesinin tam
karşılığı “eşkıya”dır. Ruslar bu kelimeyi Türkistan Milli Mücadelesi’ni bir
eşkıya hareketi olarak lanse etmek amacıyla kullanmışlardır. Ancak dünyaca ünlü
yazar Cengiz Aytmatov Mayıs 1911’deki kongrede basmacı tabiri yerine
“kurtarıcı” kelimesinin kullanıldığını ortaya koymuştur. Baymirza’ya göre
kesinlikle anlaşılmaktadır ki Rus propaganda çevreleri “basmacı” kelimesine
“eşkıya” anlamı yüklemişler ve Türkistan Milli Mücadelesini kötülemek gayesiyle
bu kelimeyi Rus diline sokmuşlardır. Böylece bu kelime Rus dünyasından Batı
Avrupa siyasi ve tarihi literatürüne de geçmiştir. Yazarın belirttiğine göre
“Basmacı Hareketi” ile ilgili belgeler
ve kaynaklar Sovyet yönetimi ve Komünist Parti propagandalarının tesiri altında
kaldığından objektif bir biçimde ele alınamamıştır. Basmacı Hareketi Ruslara
göre feodal kesimin ve din görevlilerinin kendi hâkimiyetlerini kurmak için
çalıştıkları milliyetçi bir ayaklanmadır. Ruslar Türkistan’ı yeniden kendi
hâkimiyetleri altına almak isterken, Türkistanlılar kendi milli devletlerini
kurabilmek için Rus hükümranlığından kurtulmak arzusu içindeydiler. Türkistan
Rusya’nın abluka altına aldığı ve işgal ettiği bir ülkeydi, Türkistanlılar Rus
vatandaşı değillerdi. Bu bölgenin dili, toprağı, kültürü, tarihi, dini ve
gelenek görenekleri gibi kendisine has özellikleri günümüze kadar gelmiştir.
Dahası bunların Ruslarla hiçbir benzerliği de yoktur. Sovyetler Basmacılar
Hareketi ile ilgili kaynakların araştırılmasına hiçbir zaman müsaade etmemiş ve
bu dönem ile ilgili belgeleri gizli tutmuştur. Baymirza Hayit kitabın giriş
bölümünde Sovyetlerin Basmacılar hakkındaki arşiv materyalinin araştırılmasına
imkan vermediği sürece, bilimin sömürgecilik tarihinde benzersiz bir olay
olarak yerini almış bu büyük, kanlı, tarihi süreci tam manasıyla ve doğru bir
şekilde açıklığa kavuşmasının beklenemeyeceğini belirterek Türk dünyasının da
bu olayla ilgili araştırmalara önem vermesi yönündeki temennisini dile
getirmiştir.
Kitabın birinci bölümünde Baymirza Hayıt Basmacılık
hareketinin başlamasına sebep olan olayları Rus Çarlığı döneminden ele alarak
anlatmaya başlamıştır.Bu hareketin ilk aşaması olarak değerlendirebileceğimiz
olay Rus Çarlığı’nın Türkistan Genel Valiliği’nden cepheye gönderilmek üzere iş
gücü talep etmesiyle olmuştur.Türkmenistan halkı cepheye gitmek istememiş ve
protestolar düzenlemiştir. Protesto gösterileri silahlı çatışmaya dönüşmüştü.
Yaklaşık 200.000 Türkistanlı zorla cepheye gönderildi. 1917 – 1918 arasında
cepheye giden Türkistanlılardan sadece çok az bir kısmı geri dönmeyi
başarabildi. Pek çokları cephede ölmüştü. Geri dönenler ise zorla cepheye
gönderildiklerinden ve insanlık dışı muamelelere maruz bırakıldıkları için tam
manasıyla Rus düşmanı olmuşlardır.
Baymirza
Hayit Rusların bu kat’i tedbirlerini hiçbir zaman gizlemediklerini
belirtmiştir. Mesela Avusturyalı savaş esiri Subay Fritz Willfort’un bulunduğu
bazı savaş esirleri Rusların 1916’daki Cizzak isyanını bastırmak için uyguladıkları
zulmü şöyle anlatmaktadır:
“ Tarih 2 Ağustos 1916... Eski Cizzak bir harabeye dönüşmüştü. Her şey
ateşe verilmişti... Her yerde cesetler ve ölü atlar vardı; bunları bizlerin
yani savaş esirlerinin gömmesi gerekiyordu. Savaş esirlerinin görevi atlar
dâhil bütün ölüleri bir çukura doldurmaktı. Cesetlerin sayısı çok olduğundan
üst üste yığılır ve ateşe verilirdi. Kızgın güneşin altında cesetlerin korkunç
kokusu havayı sarıyordu. Bir yandan da korkunç çığlıkların duyulduğu
unutulmamalı. Cesetler arasında kalmış olan ve can çekişen yarı ölüler, Rus
askerlerinin dipçik darbeleriyle hemen gömmeye hazır hale getiriliyordu.”
Baymirza Hayıt kitabında o
dönemin olaylarına şahit olan kişilerin hatıralarında, günlüklerinde ve
mektuplarında yazdıklarından sıklıkla örnekler vererek Sovyet yönetiminin bu
hareketle ilgili gizlediği belgelerin aydınlatacağı olaylara ışık tutmuştur.
Daha sonra Çarlık Rusya’sının
yıkılmasıyla Türkistan topraklarında Rus zulmü sona ermemişdi. Türkistan’daki
Ruslar Çarlık dönemindeki gibi Türkistan’ın ileri gelenleri olarak kalmak
istiyorlardı. Yazara göre milli ayrıcalığa sahip Rus azınlık yağmalama ve
baskın yaparak üstünlük kompleksiyle yetiştirilmişlerdi ve istedikleri her
şeyin halktan zorla alabilecekleri fikri değişmez bir kural haline gelmişti.
Bolşevik yönetimi Orta Asya topluluklarına bağımsızlık sözü vermişler ancak bu
açıklamaların ardında başka bir gerçek yatıyordu; Ruslar İmparatorluklarını
idame ettirebilmek için yalana dayalı bir düzen kurmuşlardı. Türkistanlıların
tek istedikleri sadece kendi kendilerini yönetebilecekleri özerk bir idare idi.
Tamamen bağımsız olmaları konusunda bir ısrarları yoktu çünkü Ruslara karşı tek
başlarına kaldıklarını biliyorlardı. Bu sebeple kurdukları Hokand Muhtar
Cumhuriyeti’ni, Ruslar bir ay geçmeden kanlı bir şekilde dağıtmışlar ve bu
durum Basmacı hareketini başlatan ilk adım olmuştur. Baymirza Hayit’a göre
Türkmenistan idarecileri 1917 özerkliğiyle birlikte Demokratik Rus
Federasyonu’ndan ayrılma düşüncesinin hiçbir şekilde hakim olmamıştır. Ancak
Kızıl Bolşevikler özerk hükümeti silah zoruyla yıkınca Türkistan’da bağımsızlık
düşüncesi baş göstermiştir.
Kitabın geri kalan bölümlerinde Baymirza Hayit
Bolşevik yönetiminin Basmacı Hareketi’ni durdurmak için Türkmenistan Halklarına
yaptıkları akıl almaz zulüm ve işkenceler anlatmakta ve sık sık olaylara şahit
olanların ağzından yazılmış mektuplara yer vererek bu zulmün boyutunu gözler
önüne sermektedir.
Yazarın geniş olarak yer verdiği
ve dikkat çekici bir husus ise Basmacı Hareketi’ni durdurma yönündeki Ermeni
Taşnak Komitesi’nin Bolşevik yönetimi ile birlikte uyguladığı işkencelerdir.
Ermeniler Rus sömürgecilerinin bir uzantısı olarak uzantıları Türkistan’a gelmişler
ve Kızıl Ordu içindeki Taşnak birlikleri özellikle Namagan’da olağanüstü bir
vahşet ortaya koymuşlardır.Ermeni askerler her yaştan kadın ve genç kıza
tecavüz ediyor,sonra da başlarını kesiyorlardı.Küçük bebeklerin bile başları
kesiliyordu.Ermeni Taşnaklar kesik başları kılıçlara geçirip caddelere
fırlatıyorlardı. Baymirza Hayıt kitabında Fergana Vadisi’ndeki Türkistanlıların
Hokand’daki muhtar hükümetin yıkılışından Basmacı Hareketi’nin başlangıç
tarihine kadar Bolşevik Rusların ve
Taşnak Ermenilerinin sonu gelmez terör uygulamalarına ve yağmalamalarına maruz kalmalarını
en acı örnekleriyle anlatmıştır.
Kitabın ikinci bölümünde Baymirza
Hayit Basmacı Hareketi’nin merkezi olan Fergana Bölgesi hakkında detaylı
açıklamalar yaparak burasının maddi zenginlikleri dolayısıla Ruslar için ne
denli önemli olduğu hakkında geniş açıklamaları örneklerle sunmuştur. Rus
idareciler aç gözlü, zalim ve kibirli insanlardı. Rusların 1917 Sovyet
ideolojisini kullanarak uyguladıkları vahşet Basmacı hareketinin bu bölgede
iyice kuvvetlenmesine sebep olmuştur. Sovyet Komiserliği Hokand’ın işgalinin
yedinci günü çıkardıkları mahkeme kararında bütün Türkistan’da, bilhassa da
Fergana Vadisi’nde halkın yorganlarına varıncaya kadar pamuklarını toplamaları
Türkistan’da milli mücadelenin daha hızlı gelişmesine sebep olmuştur.
Kitabın
diğer bölümünde ise Türkmenistan ve Rus birliklerinin askeri teçhizat yönünden
karşılaştırmaları yapılmış ve Rusların modern silahlarla donatılmış olmalarına
rağmen Sovyet Rus hâkimiyetini burada yaygınlaştıramıyor
olmalarının dikkate değer gerekçelerinden bahsedilmiştir. Gerçekten de Türkistanlılar
Sovyetlerin özerklik adı altında yaptıkları uygulamalara güvenmiyorlar ve
hürriyet mücadelelerine devam ediyorlardı. Türkistan milli mücadelesini sürdüren
korbaşılar (korbaşı Basmacı hareketinin liderleri için kullanılan bir isimdir)
hiçbir askeri eğitim almamışlardı. Onların sahip oldukları tek şey cesaret ve
basit av silahlarıydı. Başlıca silahları demir, sopa,değnek, kılıç,bıçak ve
taştı. Basmacıların o yıllarda top ve makineli tüfekleri yoktu. Buna karşılık
Rus ve Ermeni birlikleri en modern silahlarla donatılmıştı. Kızıl Ordu’nun
silah güçleri Basmacılardan yüz kat fazla olmasına rağmen insan kayıpları
Basmacılardan daha fazla oluyordu.
Kitabın beklide en dikkat çekici
bölümü olan kısım Türkistan Milli Mücadelesi’ne Enver Paşa’nın dahil olması ile
ilgili anlatılan bölümdür. Bilindiği gibi Enver Paşa Osmanlı ordusunun en
önemli subaylarından biriydi. I.Dünya Savaşı sırasında Alman İmparatorluğuyla
birlikte antlaşma imzaladı.Bu durumda Osmanlı İmparatorluğu ile Alman Hükümeti
müttefik oldu. Ne Sultan, ne de Başbakan ne de başkasının bu ittifaktan haberi
vardı.İmparatorluğun savaşı kaybetmesiyle ülkeden ayrılan Enver Paşa 1918
tarihinde Alman denizaltısıyla İstanbul’dan ayrıldılar.Enver Paşa Ali Bey takma
adıyla Berlin’de yaşamaya başladı.Burada Sovyet Rusya Hükümeti görevlisi
Komünist Karl Radek ile burada tanıştı.İşte bu tarihlerden sonra Enver Paşa Rus
Bolşevik yönetimi ile İngilizlerin baskısı altındaki Müslüman Milletlerin
kurtarılması ile ilgili çalışmalara başladı. Osmanlı İmparatorluğunun geleceği
için Enver Paşa Bolşeviklerle birlikte çalışmaya karar vermişti.Ancak Rusların
Türkistan üzerindeki emellerinden haberdar olan Enver Paşa Buhara’ya gelerek
Türkistan Milli Mücadelesi için savaşmak üzere Basmacı Hareketi’nin başına
geçti. Buhara’dan ayrılmadan önce Enver Paşa şu açıklamada bulunmuştu :
“Türkistan’ın bağımsızlığı için savaşmak şart oldu. İnsanlık dışı bu
hayata katlanarak yaşamak isteyen ve ölümden korkan insan, gelecek nesillerin
lanetini hak etmiştir. Hürriyetimiz için savaşmalı, gelecek nesillerin
kölelikten ve boyunduruktan arınmış halde yaşaması için ölümü göze almalıyız.”
Hayit’a göre Enver Paşa’nın Rus
hakimiyetindeki bölgeleri tek tek ele geçirmesi Türkmenistan Milli Mücadelesi
için bir gurur kaynağıdır. Enver Paşa ve komutasındaki birliklerin Basmacı
hareketinde gösterdikleri başarılar kitapta ayrıntılı olarak anlatılmaktadır.
Enver Paşa’nın başarıları milli mücadele için bir gurur kaynağı olsa da bu
durumu Sovyet idaresi endişe ile karşılamış ve Enver Paşa’yı Basmacı
Hareketi’nden saf dışı etmek için çözüm yolları aramaya başlamıştı. Baymirza
Hayit ,Sovyet Ruslar Enver Paşa’nın askeri tecrübesinden ve kabiliyetinden
değil, sadece halk arasındaki manevi itibarından çekindiklerini belirtir. Çünkü
Enver Paşa savaşabilmek için gerekli teçhizata sahip değildi ama Müslüman
aleminde popüler biriydi.Moskova Enver Paşa’nın bütün Türkistan’ı milli
mücadele için hazırlayabileceğinden emindi. Bu yüzden kendilerine ona karşı
yeni stratejiler ve metodlar geliştirmek zorunda hissediyorlardı. Sovyet Rus
idaresi Enver Paşa’ya karşı önlem almak amacıyla onun bir İngiliz ajanı olduğu
ve Doğu Halkları’nın düşmanı olduğu propagandası yapmışlar ve bu sebeple Sovyet
İstihbarat birimi harekete geçirilmiştir.Bu birim Enver Paşa’nın yerini 4
Ağustos 1922 tarihinde tespit etmişti, gözcüler Enver Paşa’ya Rusların
geldiğini bildirdiler,bunun üzerine Ever Paşa ve yanındaki otuz arkadaşı hemen
atlarına binmişler ve kılıçları ile yaklaşık 50 metre uzaklarındaki Ruslara
saldırmışlardı.Ruslar bu çatışmaya makineli tüfeklerle ateş açarak karşılık
verdiler.
Baymirza
Hayit Enver Paşa’nın bu saldırılarda hayatını kaybetmesini ve ölümnden sonra
yaşananları o döneme şahit olanların ağzından şu şekilde anlatmıştır; 4 Ağustos
günü Enver Paşa’ya dört kurşun isabet etti ve Paşa kahramanca can verdi. Ruslar
Enver Paşa’nın yere düştüğünü önce anlamadılar. Paşa’nın atı “ Derviş” de Rus
kurşunlarının hedefi olup Paşa’nın yanına yığıldı. Enver Paşa’nın ölümüne şahit
olanlar kurşun ona isabet ettiğinde atından yere düşerken “ Allah” diye
haykırdığını söylemişlerdir. Yere düşer düşmez ölmüştür.
Enver Paşa’nın ölüm haberi kısa
sürede halk arasında yayıldı. Paşa’nın ve diğer şehitlerin cenazeleri, 5
Ağustos 1922 tarihinde 25 – 30.000 kişinin katıldığı bir törenle defnedildi.O
güne şahit olanlar cenazeye katılan herkesin ağladığını ifade
etmektedirler.Bütün Türkistan’da aylarca yas tutulmuştur.Afganistan Emiri Enver
Paşa’nın hatırasına resmi yas ilan etti.Enver Paşa’nın mezarının bulunduğu tepe
1936 – 193 yılına kadar ziyaretçi akınına uğraşmıştı.Sovyet yetkilileri bu
durumu psikolojik tehlike meydana getirebileceğini tahmin etmişler ,bunun
üzerine Enver Paşa’nınki de dahil olmak üzere bütün mezarları başka yere
nakletmişlerdir.
Enver Paşa’nın Türkistan’da ve
Moskova’da girişti faaliyetler hakkında değişik iddialar ortaya
atılmıştır.Sovyetlerin Paşa’nın İngiliz ajanı olduğuna dair iddiaları da gerçek
değildir.
Baymirza , Türkistan
Milli Mücadelesi’nde Enver Paşa’nın sıradan bir asker gibi savaş alanlarında
çarpışmasını, hem Türkistan hem de Türklük dünyasında daha önce eşine benzerine
rastlanmamış bir olay olarak nitelemiştir. Enver Paşa Türkistan Milli
Mücadelesine yeni bir şevk ve umut kaynağı olmuştu. Doğu’daki İslam halklarının
hür olması umuduyla Bolşevik propagandasından etkilenmişti. Moskova’nın kendi
kişiliğinden faydalandığını anlamasıyla hayal kırıklığına uğrayan Enver Paşa
Türkistan’ın geleceğinde tatsız planların yattığını fark etti. Türkistan’ı
Rusya’dan kurtarmak için bütün sorumluluğu üzerine aldı. Yazar Türkistan’ın
askeri açıdan yetersizliğine rağmen, Enver Paşa gibi dünyaca ünlü,geniş bir
savaş tecrübesi olan önemli bir askerin Ruslara karşı yapılan mücadelede
başkumandan olması,Türk Milli Mücadelesi için büyük bir gurur kaynağı olduğuna kitabında
sık sık değinerek, Paşa’nın Basmacı hareketindeki önemi ve yerini övgü dolu
sözlerle anlatmıştır.Enver Paşa 42 yıllık ömrünün yaklaşık 10 ayını
Türkistan’da Türkistan’ın bağımsızlığına kavuşacağı umuduyla tükenmek bilmeyen
savaş ruhu ve azmi ile geçmiştir.
Kitabın
son bölümlerinde Enver Paşa’nın ölümünden sonra Basmacı Hareketinin izlediği
seyir anlatılmaktadır. Bolşevikler Enver Paşa’nın ölümünden sonra milli
mücadele hareketinde yer alan mücahitlerin geri çekileceği umudunda idiler.
Ancak devam eden süreçte Basmacı Hareketleri artarak sürmüş ve Rus idarecileri bu
hareketi bastırma konusunda yeterli olamadıklarını itiraf etmişlerdir. Yine de
Basmacı Hareketi ne yazık ki istenilen sonuca ulaşamamıştır. Baymirza Hayıt
kitabının sonunda Basmacı Hareketlerini kronolojik bir biçimde anlatmıştır.Bunlara
kısaca değinecek olursak 1924'te başlayan Basmacılığın ikinci devresinde mücahitler
silâh buldukça mücadeleye devam ettiler. Mücahitler bir yandan Kızıl Ordu ile
savaşırken bir yandan da açlık ve yoksullukla mücadele etmek zorunda
kalıyorlardı. Bu mücadeleler de 1931'e kadar sürdü.Buna ek olarak
·
Korbaşıların kendi aralarında düzenli bir birlik ve merkezî bir
kumandanlık kuramamaları,
·
Savaşlarda tank, uçak, top ve zehirli gaz gibi silâhlar kullanan
Ruslar'a karşı mücahitlerin makineli tüfeklerinin bile olmayışı,
·
Dışarıdan yardım alamamaları,
·
II. Dünya Savaşı'ndan sonra değişik Türk ve Müslüman
topluluklarının, düşmanla iş birliği yapmakla suçlanması ve bunun sonucunda
Kırım Karaçay, Ahıska ,Çeçen ve İnguş Türklerinin Sibirya’ya sürgün edilmesi gibi
sebepler Basmacılık Hareketi’nin son bulmasına sebep olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder