Osmanlı devletinin fikir ve
düşünce hayatına hâkim olan tasavvuftu.Mevlevilik,Kadirilik,Bayramilik,Nakşibendilik
gibi pek çok tarikat Osmanlı din ve düşünce hayatına hükmediyordu. 17.yy’da bu
tasavvuf tarikatlarına karşıt bir akım olarak ortaya çıkan bir vaiz sınıfı
vardı.Bunlar Kadızadelilerdi.Vaizleriyle avama hitab eden Kadızadeliler,aydın kesime hitap eden
mutasavvıflarla bu zamana kadar yaşanan ilmi ve fikri münakaşaların yerini
silaha sarılmaya varacak derecede kadar gelmiştir.Bu duruma gelmede hükümetin
aczi ve saraydaki bazı cahil ağaların Kadızadelilerin teşviki vardır.
Kadızadeliler
Mevlevili,Kadiri gibi tekkelerin serbest
ayin yapmalarını engelliyorlardı.Bu durum İstanbul halkını da ikiye bölmüştü.Saraydaki bir kısım
ağalardan da himaye gören kadızadeliler hükümetin de etkisizliğinden istifade
ederek kendileriyle muhakeme ve mantık üzerine konuşmak isteyen
şeyhleri,tekkelerini basmak ve öldürmekle tehdit etmişlerdi.Kadızadeliler
kendilerinden başka kimseyi beğenmeyen,kendi görüşleri dışındakileri bidat
kabul edip karşı çıkan bir gruptu.Kendileri dışındaki herkesin kafir olduğunu
ileri sürmüşlerdir.
Kadızâdeli
Mehmet Efendi’nin tartıştığı konular çeşitli başlıklar altında toplanabilir.
Bunlar; akla dayanan ilimlerin meşru olup olmadığı, Hızır Aleyhisselam’ın
hayatta olup olmadığı, Ezanın, Kuran’ın ve Mevlit’in makamla okunup
okunamayacağı, sema ve devranın caiz olup olmadığı, Tasliye ( Hz. Muhammed’e
salâvat) ve tarziye (sahabeye Radiyallahu anh demek)’nin caiz olup olmadığı,
tütün içmenin caiz olup olmadığı, Hz. Muhammed’in ebeveyninin imanla ölüp
ölmediği, Firavunun imanının caiz olup olmadığı, İbn-i Arabî’nin kâfir sayılıp
sayılmayacağı, Yezid’e lanet edilip edilemeyeceği, Hz. Muhammed’in ölümünden
sonraki örf ve adetlerin terkinin şart olup olmadığı, kabir ve türbe
ziyaretlerinin caiz olup olmadığı,
Regaib, Kadir ve Berat gibi gecelerde cemaatle namaz kılınıp kılınamayacağı,
büyüklerin eteklerinin öpülmesinin doğru olup olmadığı, el sıkışmanın, kahve
içmenin caiz olup olmadığı, emr-i maruf ve nehy-i ani’l münker meselesi gibi
konulardır. Bu konular aynı zamanda Kadızâdeli Mehmet Efendi ve Abdülmecid
Sivasî arasındaki tartışmaların odak noktasını oluşturur. Bu tartışmalar
şeriat- tarikat çekişmesi olarak da yorumlanabilir.
Fatih
Camii’nde na’t-ı şerif okunurken Kadızâdeliler müezzinlere engel olmaya
çalışmışlar, Daha sonra İstanbul’daki tekkeleri yıkmaya, dervişleri tecdid-i
iman[24] a davet edip kabul
etmeyenleri öldürmeye, padişahtan bid’atları kaldırmak için izin istemeye ve
camilerde tek minare kalacak şekilde diğer minareleri yıkmaya karar
vermişlerdir. Fatih Camii’nde toplanmışlar, Köprülü Mehmet Paşa devrin
âlimlerine Kadızâdeliler hakkındaki fikirlerini sormuş ve padişahtan
Kadızâdeliler’in katli için ferman almıştır. Bu ceza sürgüne çevrilmiş,
Üstüvânî, Türk Ahmet ve Divâne Mustafa Kıbrıs’a sürülmüş, böylece hareketin
ikinci safhası sona ermiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder