1789 yılında
Fransa’da patlak veren “devri” burjuvazinin iktidara gelişine başlangıç
oldu.Derebeyliği ve mutlak Monarşiyi
ortadan kaldırdı ve ülkenin birliğini gerçekleştirdi.Yüzyıl başlangıcı
filozoflarından Rousseau[1],Voltaire[2],Diderot[3]
esinlenmiş özgürlük,kardeşlik ve eşitlik ideallerinin Avrupa’ya yayılmasına
imkan verdi. 1789 da Fransa’da başlayan siyasal ayaklanmanın adı olan “Fransız
Devrimi”nin nedenleri üzerinde tarihçiler birleşememekte, bazıları bu olayı
“Aydınlık Çağı”nın bir entelektüel hareketi olarak görürken, bazıları ezilen
sınıfların feodal zulme karşı ayaklanması olarak telâkki etmektedir.
18.
yüzyıl "aydınlanma felsefesi" Fransa'da önemli gelişme göstermişti.
Bütün insanlığı mutluluğa kavuşturacak yönetim şeklinin, insan aklı tarafından
bulunabileceği inancı vardı. Siyasi
[1]
ROUSSEAU,Jean-Jacques (1712-1778)
Fransız yazar,filozof ve siyaset kuramcısı olsan Rousseau düşünceleriyle
1789 Fransız ihtilalinin oluşumunu etkilemiştir.Dinsel ve toplumsal görüşleri
bu ihtilalin öncüleri arasında kabul görmüştür.”İnsan bir kez doğmuştur fakat her yerde zincirler içindedir.Bu nasıl
olmuştur?” sorusuna yanıt aramış bir düşünürdür.Fransız İhtilali sırasında
milliyetçilik görüşleri etkili olmuştur.
[2]
François Marie Arouet (21 Kasım 1694 - 30 Mayıs 1778), Fransız yazar ve
filozof.Mahlası Voltaire olarak bilinir. Din ve ifade özgürlüklerinin yanı
sıra, insan hakları konusundaki düşünceleri ve felsefi yazınları ile
ünlenmiştir. Eserlerinde Kilise dogmaları ve döneminin Fransız müesseselerini
yoğun olarak hicvetmiştir. Zamanın en etkili isimlerinden biri olarak tanınır.
[3]
Denis Diderot (5 Ekim 1713 - 31 Temmuz 1784), Fransız yazar ve filozof.
Aydınlanma Çağı'nın en önemli kişiliklerinden biri. Toplumu eğitmek ve geliştimek için
tasarlanan ünlü Ansiklopedi'nin (Encyclopédie) baş editörüydü. Onun önderliğinde Aydınlanma Döneminde Batı
Avrupa'da
ülkeler arasında çekişmeler olsa da bilgi akışı yeni aydınların toplumlara
kazandırılmasını sağlamıştır. Ansiklopedi'nin 8-18 ciltleri, 1-7 ciltlerindeki
bilgiler üzerine kiliseden aldığı tepki ile yasadışı olarak basılmış, Filozofça Düşünceler isimli yapıtı da mahkeme kararınca
yakılmıştır.
yönetimlerin
kaynağı "tanrısal" olmaktan çıkartılmaya çalışılmıştır. Bununla
birlikte, akla doğaya, insanın mutluluğuna aykırı tüm peşin yargıların, boş
inançların ortadan kaldırılması düşünülüyordu. Aydınlanma felsefesi, Avrupa'da
en fazla Fransa'da yayılma olanağı bulmuştur. Bu düşünce sistemi, Fransa'nın
mevcut düzenini (Ancien Régıme) hedef almış ve bu düzenin değiştirilmesi
gerektiğini öne sürmüştür. Nitekim, ihtilâl, Fransa'da çıkmış ve siyasal
iktidarın değiştirilmesi yoluna gidilmiştir.[1]
Fransa Kuzey
Amerika’daki tüm kolonilerini 1763 yılında yedi yıl savaşlarının sonunda
imzalanan Paris Antlaşması ile İngiltere’ye
kaptırmıştı.İngiltere Yedi Yıl savaşlarının mali yükünü yeni vergilerle
kolonilerden çıkartmaya çalışınca bu durum Kuzey Amerika kolonilerinde
huzursuzluk yaratmıştı.1774 yılında kolonilerin başlattığı Amerikan Bağımsızlık
Savaşı 1776 yılında bağımsızlık ilanıyla sona ermişti.Fransa ise bu çatışmalara
büyük boyutlarda mali destek vererek dolaylı yoldan katılmıştı.Bu savaş harcamaları ve giderek artan saray masrafları
yüzünden Fransız Monarşisi de mali yönden tükenmişti.
XVIII.yy
sonlarında iktidarı elinde tutan aristokrasi sınıfı zayıflamış ve yoksul
düşmüştü.Ticaretin gelişmesiyle zenginleşen burjuvazi kendisini eskisinden daha
güçlü buluyor ve iktidara katılma hakkı istiyordu.Yetersiz ürünlerin ve fiyat
yükselişlerinin kurbanı olan halk açık tehlikesiyle karşı karşıyaydı.O dönemde
devlet maliyesi durmadan açık veriyordu. 17 ve 18. Yüzyılın yetersiz vergi
sistemi, Krallığın savurganlığı ve Amerikan Devrimine karışması sonucu “bir dev
kamu borcu” olduğu teslim edilmiş ve başta ünlü Maliyeci ve bankacı J.Necker
olmak üzere, Kralın maliye uzmanları bir çare bulamayınca, Kral 16. Lui 175
yılından beri toplanmamış bulunan “Etats Generaux-Sınıflar Meclisi”ni 5 Mayıs
1789 da Versailles de toplamıştı.Buna her türlü fazla vergi ödemeyi reddeden ve
imtiyazlarının korunmasını isteyen soylu sınıfı da taraftardı.Üçlü meclis
toplantısında soyluların,din adamlarının ve halkın temsilcileri isteklerini
dile getireceklerdi.Bu mecliste oy
vermenin nasıl olacağı sorunundan ise büyük Fransız Devrimi çıkmıştır.
Üçlü meclis 5
Mayıs 1789’da toplanmıştır.Ama kısa zamanda halk temsilcileri imtiyazlılara
karşı çıkmışlar ve bir Kurucu
Meclis toplayacaklarını bildirmişlerdi.20
Haziran’da 600 temsilci bir Anayasa tespit etmeden dağılmamaya ant
içtiler.Kralın reddetmesine karşı Paris halkı (sankülot) onların bu eylerini
destekledi ve 14 Temmuz’da Bastil’i aldı.Ve böylece yeni bir Fransa
örgütlenmesi ortaya çıktı. Diğer taraftan ihtilâlcilerin bir “Ulusal Ordu-Garde
Nationale” ve Pariste ihtilâlci bir “Belediye İdaresi Commune” kurdu ve Ulusal
Ordunun Komutanlığına Amerika’da gönüllü olarak çarpışan La Fayette’i
getirmişti. Konvansiyon yeni bir anayasa oluşturmak için kolları sıvadı. İlk
işi 22 Eylül’de Cumhuriyet’i ilan etmek oldu. Konvansiyon’daki iki grup (biri
yüksek burjuvaziyi temsil eden Jirondenler öbürü halkçılığı temsil eden
Montagnard’lar) arasındaki çekişmenin ilk dönem galibi Jirondenlerdi. Sık sık
“Üçler” denen karşı grubun liderlerine; Danton, Marat ve Robespierre’e karşı
çıkıp duruyor, bir bakıma onlar karşısında güçlerini yoklayıp duruyorlardı.
Örneğin, Danton’un üzerine giderek ve ona sonunda hesabını veremeyeceği bazı
harcamalarını itiraf ettirerek siyasi açıdan itibar kaybetmesini sağladılar. Bu
iki iktidar erki arasındaki çatışma gittikçe bir sınıf çatışması özelliğine
büründü. Aradaki ipleri koparan son gelişme ise XVI. Louis’nin yargılanma
süreci oldu. Artan terör karşısında Kral XVI. Louis, Kraliçe Marie Antoinette
ile birlikte Avusturya’ya kaçmak isterken sınırda eşiyle birlikte
yakalandı. Oldukça uzun süren bir
araştırma sonucunda, araştırma yapmak için seçilen komite, kralın düşmanla
yaptığı gizli işleri açığa çıkarınca davada son noktaya gelindi. Zaten XVI.
Louis’nin mahkûm edilmemesi, 10 Ağustos hareketinin mahkûm edilmesi anlamına
gelecekti. Bu uzun sürecin sonunda kralı savunanlar yenik düştü ve XVI. Louis
oybirliğiyle suçlu bulunarak idama mahkûm oldu ve 21 Ocak 1793’te idam edildi.
Kurucu Meclise dönüşen Ulusal Meclis, 4
Ağustos 1789 da, bütün feodal imtiyazları kaldırarak, 26 Ağustos 1789 da bir
Başlangıç ve 17 maddeden oluşan “İnsan ve Yurttaş Hakları Demeci”ni yayınlayarak,
toplumun dayanacağı hukukî esasları saptamış, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik
ihtilâlin sloganları olmuştur.
Millet
Meclisi’ni oluşturmak üzere toplanan Fransız halkı temsilcileri, halkın
uğradığı felaketlerin ve yönetimdeki yolsuzlukların başlıca nedeninin insan
haklarına ilişkin bilgisizlik, kayıtsızlık veya itaatsizlik olduğunu göz önünde
bulundurarak, insanın doğal, devredilemez ve kutsal haklarını resmi bir bildiri
halinde belirtmeye karar vermiştir.Bu bildiriye göre ; toplumun tüm üyeleri için sürekliliğini
koruyarak, fertleri hakları ve görevleri hakkında sürekli olarak bilinçli
tutabilir, gerek yasama gerekse yürütme erklerinin yasalarını siyasi
kurumlarının bütünün hedefleri doğrultunda oluşturmakla yükümlü kılarak daha
saygın bir hale getirebilir ve vatandaşların taleplerinin bundan böyle basit ve
bilindik ilkelere dayanarak anayasanın korunmasına ve genel refahın
sürdürülmesine daha çok katkıda bulunabilir. Sonuç olarak, Millet Meclisi, Yüce
Tanrı’nın huzurunda ve himayesinde aşağıdaki insan ve yurttaş haklarını
tanımakta ve ilan etmektedir:
·
Madde I: İnsanlar, özgür ve eşit haklarla doğar
ve yaşarlar. Sosyal farklılıklar ancak kamu yararına dayandırılabilir.
·
Madde II: Bütün siyasal birliğin amacı, insanın
doğal ve daimi haklarını korumaktır. Bu haklar, özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve
baskıya karşı direnme haklarıdır.
·
Madde III: Egemenlik ilkesi esas olarak
ulustadır. Hiçbir kuruluş veya hiçbir birey açıkça ulustan kaynaklanmayan bir
yetkiyi kullanamaz.
·
Madde IV: Özgürlük, başkasına zarar vermeyecek
her şeyi yapabilmeyi kapsar. Böylece her kişinin doğal haklarının kullanımı,
toplumun diğer üyelerinin aynı haklardan yararlanmalarını sağlayan sınırlar
dışında hiçbir sınıra sahip değildir. Bu sınırlar ise ancak yasa ile
belirlenebilir.
·
Madde V: Yasa haklı olarak ancak toplum için
zararlı eylemleri yasaklayabilir. Yasanın yasaklamadığı bir şey engellenemez ve
hiç kimse yasanın gerektirmediği bir şeyi yapmaya zorlanamaz.
·
Madde VI: Yasa, genel iradenin ifadesidir. Tüm
yurttaşların gerek bireysel olarak, gerekse temsilcileri aracılığı ile yasanın
oluşturulmasına katılma hakları vardır. Yasa herkesi aynı şekilde korumalı veya
cezalandırmalıdır. Yasa önünde eşit olan tüm yurttaşlar, kapasitelerine göre ve
erdemleri ile yetenekleri dışında hiçbir ayrım gözetmeksizin her türlü kamu
görevi, rütbe ve makamlarına eşit olarak kabul edilirler.
·
Madde VII: Yasanın belirlediği durumlarda ve
yasanın öngördüğü şekiller dışında hiçbir kişi suçlanamaz, tutuklanamaz veya
alıkonamaz. Keyfi emirleri teşvik edenler, keyfi emirler verenler, bunları
uygulayanlar ya da uygulatanlar cezalandırılır. Ancak yasaya uygun olarak
yakalanan, yasaya uymaya çağrılan her yurttaş anında itaat etmelidir, direnirse
suçlu olur.
·
Madde VIII: Yasa ancak açık ve zorunlu olarak
gerekliliği beliren cezaları koymalıdır ve bir kimse ancak suçun işlenmesinden
önce kabul ve ilan edilmiş olan ve usulüne göre uygulanan bir yasa gereğince
cezalandırılabilir.
·
Madde IX: Her insan suçlu olduğuna karar
verilinceye kadar masum sayılacağından, tutuklanmasının zorunlu olduğuna karar
verildiğinde, yakalanması için zorunlu olmayan her türlü sert davranış yasa
tarafından ağır biçimde cezalandırılmalıdır.
·
Madde X: Hiç kimse inançları nedeniyle, bunlar
dini nitelikteki inançlar olsa bile, bu inançların açıklanması, yasayla kurulan
kamu düzenizi bozsa da tedirgin edilmemelidir.
·
Madde XI: Düşüncelerin ve inançların serbest
iletimi, insanın en değerli haklarındandır. Bu nedenle her yurttaş serbestçe
konuşabilir, yazabilir ve yayınlayabilir, ancak bu özgürlüğün yasada belirlenen
kötüye kullanılması hallerinden sorumlu olur.
·
Madde XII: İnsan ve yurttaş haklarının güvenliği
bir kamu gücünü gerektirir, bu nedenle bu güç herkesin yararı için kurulmuştur,
yoksa bu gücün emanet edildiği kişilerin özel çıkarları için kurulmamıştır.
·
Madde XIII: Kamu gücünün devamını sağlamak ve
idarenin masraflarını karşılamak için herkesin vergi vermesi kaçınılmazdır.
Vergi, tüm yurttaşlar arasında olanakları oranında eşit olarak dağıtılır.
·
Madde XIV: Tüm yurttaşların bizzat ya da
temsilcileri aracılığı ile verginin gerekliliğini belirlemeye, vergilemeyi
serbestçe kabul etmeye, vergi gelirlerinin kullanılmasını gözlemeye ve verginin
miktarını, matrahını, tahakkuk biçim ve süresini belirlemeye hakkı vardır.
·
Madde XV: Toplumun tüm kamu görevlilerinden
görevleriyle ilgili olarak hesap sorma hakkı vardır.
·
Madde XVI: Hakların güven altına alınmadığı,
kuvvetler ayrılığının yapılmadığı bir toplumda Anayasa yoktur.
·
Madde XVII: Mülkiyet dokunulmaz ve kutsal bir
hak olduğu için yasa ile belirlenen kamu ihtiyacı açıkça gerekmedikçe ve adil
ve peşin bir tazminat ödenmedikçe kimse bu haktan yoksun bırakılamaz.
Böylece kurucu Meclis tanrısal
hakka dayanan Monarşiyi lağvetti. Artık kral ülkeyi yasalara göre yönetecekti.
idare,adliye,maliye yeniden örgütlenerek,din adamları devlet otoritesine tabi
tutulmuştur.1 Ekim 1791’de Kurucu Meclis’inde (Assemblee Legislative) ticaret
burjuvazisinden gelme jirodenler hakimdi.
Kurucu Meclis,
ekonomik sıkıntıyı önlemek amacıyla kilise mallarının satılmasına karar verdi.
Paris dışında da halk yer yer ayaklandı, kiliselere ve soyluların
malikânelerine saldırdı. Soylular ve bazı din adamları yurtdışına kaçtılar.
Soyluluk ünvanları ve tüm ayrıcalıklar kaldırıldı.
O zaman
iktidar Jakobenlerin eline geçti ve bunlar hem devrimci hareketi canlandırdılar
hem de eski imtiyazlılara karşı baskıyı arttırdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder